24 Ağustos 2010 Salı

kisış değil 'kısır'!


  Kaldığım altı hafta süresince sadece iki haftasonumu Cambridge'de geçirdim.Ve bu haftasonlarımı da bir şekilde değerlendirmeliydim sonuçta az bir süreliğine oraya gitmiştim.Haftaiçinde sınıfımdaki Güney Koreli arkadaşlarımdan Litz bana Türk yemeklerini çok merak ettiğini söyledi ve haftasonu için beni ve başka birkaç arkadaşımızı daha evine davet etti.Normalde benim gibi kısa süreli gidenler okulun ayarladığı hostfamily'lerde kalıyor ancak Asya'dan gelen öğrencilerin süresi altı ay ve bir sene arasında değiştiği için, çoğunlukla birkaç arkadaş birleşip ev kiralamayı tercih ediyor.Biz de anlaştık ve cumartesi günü 'ev partisi' yapmaya karar verdik, ancak benim yemek yapmakla pek aram olmadığı için kara kara ne yapıcağımı düşünüyordum.Sonunda kısır yapmaya karar verdim, hem kolay hem de Türkiye'ye özgü bir şeydi.Benden başka Japonlar ve Koreliler de yemek yapıcaktı.

  Cumartesi sabah kızlarla alışveriş için sözleştik, tabi önce alışveriş yapmak lazımdı, burda bi arkadaşınızın evine gidip de hadi bir kısır yapalım gibi değildi olay.Oranın migrosu sayılabilecek Asda'ya gittik, her malzememi tek tek seçtim, daha sonra onları bisikletlerimizin sepetine yükledik ve yola koyulduk.Eve vardığımızda Kore misafirperverliğine beni çok şaşırttı.Aynı bizde olduğu gibi misafirlerini kapıda karşıladılar, hemen torbalarımızı alıp mutafağa götürdüler.Bisikletlerimizi park ettikten sonra biz de hemen mutfağa geçtik.Tezgahın bir tarafında ben kısır için uğraşırken diğer tarafta da Mayuko ve Rie okonomiyakiye başlamışlardı.Litz biz gelmeden çorbayı hazırlamış tabi bize yardım etmek için mutfaktaydı.Bu arada sürekli kapı çalıyor ve eve çekik gözlü akını devam ediyordu.Kısırı bitirip içeri geçtim, o sırada okonomiyaki de hazırdı ve hemen masaya oturduk.Ama büyük bi sorun vardı, sekiz kişiydik ve sadece dört tane çatal vardı.Ben telaşla içerde çatal arıyordum ancak masadaki bir düzine chopstick'i görünce Korelilerin evinde olduğumun farkına vardım ve yemeğe başladık.Hepsi (belki yemek sayılmaz ama) ilk kısırımı çok beğendiler ve adını sordular.Kısır dedim ama ilginç bir şey var ki bu yabancılar sonu 'r' ile biten kelimeleri söyleyemiyorlar buna alışmıştım çünkü bana da 'Pınaş' diyorlardı.Neyse kısır demek için çok uğraştılar ama kisıs, kesış ve kisış diyebildiler sadece.Okonomiyaki ve şu an adını hatırlayamadığım Kore çorbası da çok güzeldi.Yarım saaat geçmeden yemekleri bitirdik, bu sefer yemek yapanlar oturdu ve diğerleri bulaşıkları yıkadılar.En son Litz hepimize kahve yaptı.Sonra uzun uzun sohbet ettik günün sonunda misafirperverlik devam etti yine kapıya kadar geçirdiler bizi.
  Gerçekten çok güzel vakit geçirdim o gün ve Korelileri Türklere çok yakın buldum. Avrupalılarda ya da özellikle İngilizlerde olan o soğukluk uzakdoğu insanlarında hiç yok nedense.Hepsi sürekli gülümsüyor ve sizinle konuşmak için çaba gösteriyor.Belki de bu yüzden arkadaşlarım en çok Asya'dandı bilmiyorum.Ve kendi dillerindeki isimlerini söylemek yabancılara zor geldiği için herkesin bir de İngiliz adı var, örneğin Litz'in adı aslında 'Ahyun Jeon'.Bu bana çok ilginç gelmişti ilk duyduğumda.Farklı milletlerin yemeklerini yemek güzel şey, fırsatınız olursa denemenizi öneririm...
                                                                      Pınaş:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...