27 Ağustos 2012 Pazartesi

New York Day-2

Jetlag etkisinden kurtulamayan bedenlerimizi sabah erkenden uyanıp Central Park'a attık. Metroya Times Meydanı durağından binip sarı hatla 5. Cadde durağında inerek buraya rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Şehrin ortasında bu kadar büyük yeşil alanın olması işe gitmeden önce spor yapmak isteyenler için idealdi. Tabi biz bir banka oturmayı ve fotoğraf çekmeyi tercih ettik.





Daha sonra metroyla aynı yolu izleyerek otelimize döndük check out zamanıydı. Otellerdeki doluluk yüzünden kalacağımız 2 gün için başka bir otele rezervasyon yaptırmak zorunda kalmıştım. Neyse ki orası daha merkezi yerdeydi. Yeni otele yerleştikten sonra artık Özgürlük Heykeli'ni görme vakti gelmişti. Peki oraya nasıl gidilir? Biz yine metroyu kullanarak Times'tan kırmızı hatta binip bu sefer şehrin en güney ucu olan South Ferry durağında indik. Özgürlük Heykeli'nin bulunduğu yere özel olarak giden gemiler de mevcuttu ancak ben gitmeden önce araştırken ücretsiz olan Staten Island vapurları olduğunu ve Özgürlük Heykeli'ne çok yakın geçtiğini, turistlerin bunu çok tercih ettiğini okumuştum. Metrodan çıktığınızda tam karşınızda görebileceğiniz vapur istasyonundan bu vapura binebilirsiniz. Gerçekten de vapurdaki herkes bizim gibi turistti ve tek amaç Lady Liberty'i görebilmekti. Gerçekten de çok uzağında kalmadık, güzel kareler çekebildim.




Vapurdan indikten sonra yürüyerek Lower Manhattan'ı gezmeye başladık. Şehrin bu bölümünde National Museum of the American Indian yani Amerikan Kızılderilileri Müzesi bulunuyor. Giriş ücretsiz, içerisinde çok kalabalık yok, her bölümü büyük bir sessizlik içinde gezebilirsiniz.





Lower Manhattan şehrin finans merkezi olarak biliniyor, yani bu daha fazla gökdelen demek. Eskiden ikiz kulelerin bulunduğu şimdi Ground Zero olarak adlandırılan yer de burda. Ve tabiki Wall Street'i unutmamak lazım. Gerçi biz pazar günü gittiğimiz için oldukça boş olan bu sokak New York borsasının kalbinin attığı yer.




Yürürken yol kenarında ellerinde fotoğraf makineleri sıra bekleyen kalabalığı gördük. Meğer New York Borsası'nı simgeleyen Boğa Heykeli içinmiş bu sıra. Açıkçası bu sıraya girmedim ama girenlere saygım sonsuz. Ayrıca etraftaki satıcılarda minyatür boğaları bulabilirsiniz.



Yürümekten yorulunca metroya bindik ve Empire State Binası için 34. Cadde-Herald Square'de indik. Ancak çok yorgun olduğumuz için Empire State'nin tepesine yarın çıkmaya karar verip, köşedeki Macy's önündeki sandalyelere attık kendimizi. Yani bu görkemli binayı önce aşağıdan izlemiş olduk.




Bu günü de böylece bitirip güneş battıktan sonra yine Times Meydanı'na gittik. Aslında orda kaldığımız her akşam oraya gittik. Tavsiyem bu keyfi yaşamak için şehir merkezinde bir otelde kalmanız, özellikle Long Island'da daha uygun fiyatlı oteller bulmak mümkün ama en az 45 dakikalık bir tren yolculuğu gerekli. Zaten turist olmak yeterince yorucu bir de tren yorgunluğu tatilinizi kötü etkileyebilir.

26 Ağustos 2012 Pazar

New York Day-1

Uzun zaman oldu, dinamik bir post'la döndüm.
Yaz başındaki Amerika tatilinin tadı damağımda kaldı, New York gerçekten görülmesi gereken yerlerden biri.

Burası 42. Cadde ile 8. Cadde'nin birleştiği yer olan Times Meydanı. Havaalanından şehir merkezine metroyla geçtiğimiz için yol boyunca etrafı pek görememiştik ama metrodan çıkıp kendimizi bu karenin içinde bulmak inanılmazdı. Kalabalık, etrafta koşuşturan insanlar ve gökdelenler arasında yaşayan bir şehirdi burası.


Otelimizi booking.com aracılığla ayarlamıştım, 7. Cadde ile 42. Cadde'nin kesiştiği yerde yani Times Meydanı'nın çok yakınındaydı. Bir şey unuttuğunda ya da yorulduğunda kısa bir mola için otel odasına gidebilmek büyük kolaylık. Bavulları odaya bırakır bırakmaz bu görüntüler eşliğinde Broadway'de yürümeye başladık.



Ve yolun sonunda Central Park'taydık.


Tekrar otele dönüşü ise meşhur 5. Cadde üzerinden yaptık. Her yanımızda tanınmış markaların mağazaları vardı. Aynı Champs Elysees gibiydi ama orası kadar süslü püslü değildi burası.





Ve gecesi kesinlikle mükemmeldi. Meydandaki merdivenlere oturup dakikalarca ekranlardan gözümü alamadım. İnsan ne tarafa bakacağını şaşırıyordu. Meydan hala kalabalık ve rengarenkti.


İlk gün şehrin tam kalbinde yürüyüp, bol bol fotoğraf çekerek işe başladım, ama daha görülecek çok şey vardı ve otelin yolu tutuldu. Gece boyu bitmeyen korna seslerinden, müziklerden ve kalabalığın sesinden anladım ki bu şehir kesinlikle uyumuyordu..

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...